Ayvalık – Cunda Gezi Rehberi … by Sertaç MAVİŞERİT
Sony Alfa Kulüp üyesi Sertaç Mavişerit’in Ayvalık-Cunda Adası gezisi Rehberi ile karşınızdayız. Ayvalık’a naslı ulaşılır, ayvalıkta nereler gezilir, Ayvalık ve Cunda’ın ünlü ve tarihi gezi mekanları hepsinden bahsediyor Sertaç bey. İyi okulamalr
23 Nisan’ın Salı gününe gelmesini fırsat bilerek 22 Nisan Pazartesi gününü izin aldım ve 20 Nisan Cumartesi sabah 5.00da Ayvalık’a doğru yola çıktım. Böylelikle 20-21-22-23 Nisan 2013 tarihlerini Ayvalık’ta gezerek ve dinlenerek geçirdim.
Yaklaşık 15 senedir Ayvalık ve Cunda civarlarında gezen birisi olarak tecrübelerimi, gezi notlarımı ve önerilerimi sizlere iletmek istiyorum.
Ayvalık, İstanbul’a 514 km (İzmit Körfezi’nin etrafı dolaşılırsa), Ankara’ya 671 km, İzmir’e 155 km ve bağlı bulunduğu Balıkesir’e 125 km mesafede olup, Balıkesir’in en batısında yer alan ve Ege Denizi kıyısındaki ilçesidir.
Ayvalık ve Cunda hakkında fazla ansiklopedik bilgi vermek istemesem de, Ayvalık’ın eski adının Kydonia olduğunu, Cunda adasının aslında resmi adının Alibey adası olduğunu ve eski adlarının Nesos, Moshonisia ve Moshos olduğunu belirtmemde yarar var. Bunun yanında Ayvalık ve Cunda’nın doğal güzelliklerinin yanında buralara estetik katan mimari yapılarının önemli bir kısmında eskiden buralarda yaşayan Rum halkının etkisi vardır. Osmanlı Devleti’nin 1895 yılı civarında yaptırdığı araştırmalarda Ayvalık ve adalarında yaşayan kişi sayısı 21.666 iken bu nüfusun 21.486 adedi Rum ve 180 adedi Türk’tür. Bu nedenledir ki Ayvalık ve Cunda’da gezerken göreceğiniz o güzel evler Rumların bize bıraktığı önemli miraslardır.
Ayvalık’ta gezip görmemiz gereken yerler nereleri?
Gezmeye öncelikle şehir merkezinden başlamanızı öneririm. Özellikle gezi teknelerinin yanaştığı rıhtımı ve Belediye’nin de üzerinde bulunduğu denizin içine doğru uzanan küçük burunu görmelisiniz. Sonrasında ise Ayvalık çarşısının içinden geçerek ulaşacağınız ve günümüzde Saatli Camii yada Çarşı Camii olarak bilinen aslında eski bir kilise olan Agai Yanni veya Ayos Yannis kilisesini görmelisiniz. Saatli Camii adını kilisenin çan kulesi üzerinde yer alan saatten almaktadır. Oradan kısa bir yürüyüş ile Saatli Camii gibi kiliseden camiye çevrilen ve eski adı Agios Georgios Rum Ortodoks kilisesi olan Çınarlı Camii yada diğer adı ile Fevzipaşa Camii’ni görmenizi ve özellikle de içine girmenizi öneririm. İçindeki süslemeleri ve ışığı gerçekten çok güzel.
Saatli Camisi (Malesef içinden kare çekemedim, ben oraya ulaştığımda bir cenaze geldiğinden rahatsızlık vermeden çıkmam gerekiyordu.)
Çınarlı Camisi 1
Çınarlı Camisi 2
Çınarlı Camisi 3
Çınarlı Camii’den sonra yine kısa bir yürüyüş ile Palabahçe Kahvehanesi’ne gitmenizi tavsiye ederim. Bu kahvehane ATV’de yayınlanmış olan İki Yaka Bir İsmail isimli dizide Şeytan’ın Kahvesi olarak geçmekteydi. Yeri ile iç ve dış mimarisi gerçekten çok güzel. Burada bir yorgunluk çayı içerek bulunduğu küçük meydanı izlemenizi tavsiye ederim.
Palabahçe Kahvehanesi’nde yorgunluk çayınızı içtikten sonra civardaki sokaklarda yürümenizi tavsiye ederim. Zira sokaklarda fotoğraflarını çekmek isteyeceğiniz bir çok şey karşınıza çıkacaktır.
Ayvalık Sokakları 1:
Ayvalık Sokakları 2:
Ayvalık Sokakları 3:
Ayrıca Ayvalık Belediyesi’nden Ayvalık Otogarı’na giderken Edremit Caddesi’nin üst kısmında ağaçların arasından Hamidiye Camisi’ni göreceksiniz. Burası 2. Abdulhamit tarafından 19. Yüzyılın 2. Yarısında yaptırılmış olup Osmanlılar döneminde burada yaşayan Müslümanlar için yapılmış tek camisidir. Ayvalık’ın Sakarya Mahallesinde bulunan camisi, Ayvalık’ta Osmanlılar döneminde camisi olarak yapılmış tek özgün yapıttır.
Hamidiye Camisi’ni gördükten sonra yolumuza biraz daha düz devam ederek Şehit Üsteğmen Konuralp Caddesi’nden Şehit Üsteğmen Konuralp Caddesi 1. Sokak’a, oradan da İlk Kurşun Caddesi’ne çıkmanızı öneririm. İlk Kurşun Caddesi’ne çıktıktan sonra kafanızı biraz kaldırıp çamların arasından Ayvalık Kalesi’ni görebilirsiniz. Her ne kadar arka taraftan bol çukurlu toprak bir yol olsa da size İlk Kurşun Caddesi’nden çamların içine dalarak çimenlerin üzerinden Ayvalık Kalesi’nden geriye kalan tek burcun yanına gitmenizi öneririm. Burada fotoğraf çektikten sonra çamların altından biraz daha tepeye doğru çıkabilir sonrasında bol bol manzaraya bakarak çimenlerde dinlenebilirsiniz. Hatta siz dinlenirken etrafınızda kuzu sürüsü otlanıyor olabilir. Hatta bu kuzulardan bazıları fazlası ile meraklı olduğundan dibinize kadar gelebilir.
Ayvalık Kalesi 1:
Bahsettiğim gibi Ayvalık Kalesi’nden sonra meşhur Sarımsaklı plajına doğru yönelebilirsiniz. Özel aracınız yoksa plaja ulaşmak için minibüslerden faydalanabilirsiniz. Ancak size öncelikle Ayvalık ile Sarımsaklı arasında kalan ve Sefa Çamlık olarak adlandırılan kısımı mutlaka görmelisiniz. Girintili çıkıntılı koylar ve denize kadar uzanan çamlar ile burada muhteşem kareler yakalayabilirsiniz.
Sarımsaklı plajı ise Ayvalık’a bağlı Küçükköy beldesi sınırları içerisinde yer alan 7 km uzunluğunda ve oldukça geniş bir plajdır. Denizi oldukça güzel olsa da civarda çok sayıda yazlık siteler ve oteller olduğundan malesef yazları çok kalabalık olmaktadır.
Sarımsaklı plajının yaz aylarında çok kalabalık olması nedeniyle ben yine yakında bulunan genellikle Badavut plajını tercih ederim. Sarımsaklı plajına göre daha dar ve daha kısa bir kumsal olsa da Sarımsaklı kadar kalabalık olmayan bir plajdır. Sarımsaklı plajına 3-4 km mesafededir.
Ayvalık’ın meşhur Şeytan Sofrası’da Küçükköy beldesi sınırları içinde bulunmakta olup, gerek manzarası gerekse de gün batımı ile meşhurdur. Malesef burayı kafeler parsellemiş olsalar da dilediğiniz gibi girip manzaraya bakabilir, Ayvalık Adaları Milli Parkını, Ayvalık’ı, Midilli’yi ve Kaz Dağları’nı görebilirsiniz. Ancak burası da tahmin edebileceğiniz üzere gün batımı saatlerinde ve özellikle hafta sonlarında oldukça kalabalık olmaktadır. Mümkünse hafta içi gitmenizi öneririm.
Ayvalık’ta yapılacak en güzel şeylerden biri de Belediye binası’nın oradan her sabah saat 10 civarı hareket eden ve sizleri saatler boyunca adaların güzel koylarında gezdiren ve yüzme molaları veren teknelerle geziye çıkmaktır. Burada bir çok seçenek var. Kalabalık ve yüksek sesli müzikten hoşlananlar Jalem Tur isimli tekneleri tercih edebilir. Benim gibi sessizliği tercih edenler de oradaki daha küçük teknelere yönelebilir.
Ayvalık’ta gezdik, dolaştık. Peki Cunda’da gezip görmemiz gereken yerler nereleri?
Cunda oldukça küçük bir merkeze sahip olmakla birlikte neredeyse her yerde, her sokakta bol bol fotoğraf çektirecek kadar güzel mimarisi olan taş Rum evlerine sahip. Bu nedenle kısa bir sahil gezintisinden sonra ara sokaklara dalarak bol bol gezmenizi, evleri görmenizi, kapılara, özellikle de kapı kollarına dikkat etmenizi öneririm. Cunda’nın merkezinde bulunan ve şu anda restorasyonu devam eden Taksiyarhis Kilisesini görmelisiniz. Ayrıca sokaklarda gezerken ev sakinlerinin gündelik konuşmalarına, bağırışlarına denk gelebilirsiniz, şaşırmayın. Ayrıca, Cunda’da bol miktarda kedi göreceksiniz bu da sizi şaşırtmasın. Çünkü adanın yerlileri kedileri oldukça iyi besliyor.
Taksiyarhis Kilisesi dış görünüm (Yaklaşık 3 Sene önce Sony DSC H50 ile çekilmiştir.):
Taksiyarhis Kilisesi’nin içinden yok olmak üzere olan bir fresk (Yaklaşık 3 Sene önce Sony DSC H50 ile çekilmiştir.):
Cunda’nın en meşhur yeri ise sahilde bulunan “Taş Kahve”‘dir. Genellikle Taş Kahve’nin iç kısmında adanın yerel halkı otururken, dışında ve deniz kenarındaki masalarda adaya gelen turistler oturur. Size tavsiyem öncelikle dıştan binayı incelemeniz sonrasında ise içine girerek incelemenizdir. İçeride kuş yuvalarını ve içerde uçan kuşları göreceksiniz, şaşırmayın. Yüksek duvarları, bazı yerleri renkli camlardan oluşan kapı ve pencereleri ile iyi ışıkta oldukça güzel kareler yakalayabilirsiniz.
Taş Kahve’nin içi (yaklaşık 4 sene önce compact makina ile çekilmiştir):
Cunda sokaklarında dolaşırken özellikle ilk baharda etraftan çok güzel kokular duyacaksınız, bu sizi şaşırtmasın. Zira yazımın başında da belirttiğim gibi Cunda adasının eski isimleri olan Moshonisia ve Moshos “güzel kokulu ada” anlamına gelmektedir. Bu aldığınız koku bir çok çiçek çeşidi ile birlikte ada çayı ve kekikin kokusundan oluşmaktadır.
Cunda sokaklarında başlayan gezinizde gittikçe tepeye çıkmanızı ve en sonda ise Cunda merkezinin hemen arkasındaki tepede kurulu olan ve uzaktan bakıldığında restore edilmiş bir yel değirmeni olan Sevim ve Necdet Kent Kütüphanesi’nde mola vermenizi öneririm. Her ne kadar kütüphane desem de burada çok güzel bir kafe – bar bulunmaktadır. Bu kütüphanenin bulunduğu tepe Cundalılar arasında “Aşıklar Tepesi” olarak anılır ve hakkını verircesine çok güzel manzaraya karşı sevdiğiniz ile oturmanın tadı da başkadır. İçinde kütüphaneyi bulunduran ve Koç ailesi tarafından restorasyon işlemi yapılan binanın gerçek adı “Agios Yannis Şapeli”’dir. Burada bulunan kafe – bar’da özellikle limonata içmenizi öneririm.
Sevim ve Necdet Kent Kütüphanesi:
Agios Yannis Şapeli:
Sevim ve Necdet Kent Kütüphanesi yani Aşıklar Tepesi’nden manzara 1 (3 sene kadar önce Sony DSC H50 ile çekilmiştir):
Aşıklar tepesine çıkarken büyük ihtimalle yanından geçeceğiniz veya yanından geçmeseniz bile mutlaka göreceğiniz ve sadece üç duvarı kalmış olan kilise ise Agia Triyada Kilisesi olup, Cunda adasında inşa edilmiş ilk kilise olduğu bilinmektedir. Bu kilisenin kalıntılarında insan oğlunun ne kadar saçma hareketler yapabileceğine duvarlara bakarak şahit olacaksınız. Tarihi önemsemeden duvarlara adlarını kazıyan insanlar kadar, her hangi bir duvarmış gibi oraya megafon koyan zihniyete bol bol söyleneceksiniz.
Agia Triyada Kilisesi kalıntılarından manzara
Agia Triyada Kilisesi (3 sene kadar önce Sony DSC H50 ile çekilmiştir):
Bu arada söylemeden geçmek olmaz, Cunda’nın sahilinde yürürken aşağıdaki fotoğrafta yer alan binayı göreceksiniz. Burası Despot’un evi diğer anlamı ile Piskopos’un evi olarak geçer. Osmanlılar döneminde burada piskopos konaklarmış. Ancak sonrasında ilkokul ve yetimhane olarakta kullanılmış. Bakımsızlık nedeni ile çatısı, merdivenleri ve bir çok yeri malesef yıkılmış, dört duvarı ise zamana direnmeye çalışıyorsa da bu direncinin çok uzun süreli olamayacağını düşünüyorum.
Despot’un evi 1:
Despot’un evi 2:
Cunda adası’na gelen turistlerin önemli bir kısmı sadece Cunda merkezini gezdikten sonra giderler. Halbuki gezilip görülmesi gereken daha bir çok yer var. Bunlardan bence en önemlisi Ayvalık Adaları Tabiat Parkı içinde bulunan Cunda’nın arka kısmı olan ve halk tarafından Pateriça veya Patriça olarak adlandırılan kısımdır.
Pateriça’da yolların neredeyse tamamı toprak ve oldukça çukurludur. Patriça’da iki tane yerleşim yeri dışında başka yerleşim yoktur. Bu yerleşim yerleri ise 1. Köy ve 2. Köy olarak geçer. 1. Köy’de “Bıyıklı Beach” adıyla işletilen pansiyon vari bir yer mevcut olup burada denize girilebilir. Buradaki koy İğdeli Koyu olarak adlandırılmaktadır. Bu koy oldukça sığ olup, Cunda’da denize girmek isteyenler genellikle buraya gelmektedir. İğdeli Koyu’nun ortalarına doğru Güvercin Adası bulunmaktadır. Bu adanın üzerinde kilise kalıntıları bulunmakta olup, kilisenin adı St. Giorgios kilisesidir. Rivayete göre emekliliği gelen korsan ve kaçakçılar buradaki St. Giorgios Kilisesi ve manastırına gelip inzivaya çekilirlermiş.
2. Köy olarak adlandırılan yer ise yaklaşık 15-20 civarında taş evden oluşmakta olup, 1. Köyün içerisinden geçen ve denizin kenarından devam eden yol ile ulaşılmaktadır. Buradaki evlerin bazıları korunmuş, bazıları ise yıkılmış olup fotoğraf çekmek için oldukça güzel bir yerdir.
Pateriça 2. Köy 1 (Sony A350 ve Sigma 35-105 ile çekilmiştir.):
Pateriça 2. Köy 2 (Sony A350 ve Sigma 35-105 ile çekilmiştir.):
Pateriça 2. Köy 3 (Sony A350 ve Sigma 35-105 ile çekilmiştir.):
Buradan devam edildiğinde ise günümüzde Ayışığı Manastırı olarak adlandırılan Agios Dimitrios Ta Selina Manastırına ulaşabilirsiniz. Henüz bir kaç sene öncesine kadar yıkıntı haldeyken Sabancı ailesi tarafından alınarak tamamen restore edilmiştir. Bu tür binaların restore edilmiş olması beni sevindirse de, malesef Ayışığı Manastırı özel mülk olarak ilan edildiğinden içine girmek ve gezmek yasaktır. Ancak uzaktan fotoğraflarını çekebilirsiniz.
Patriça bölgesinde bir çok ıssız koy bulunmakta olup, arabanızı canınızın istediği yere çekip denize girebilirsiniz. Öyle ki 2012 yazında arkadaşım ile arabayı bir yere çekip 3 saat denize girmiştik ve bu süre boyunca yoldan bir araç bile geçmemişti.
Cunda adasında görülebilecek yerlerden bir diğeri de Ortunç Koyu’dur. Buranın denizi de oldukça temizdir. Ancak bu koyun önemli bir kısmı Ortunç Clup isimli otelin kullanımında olup, ücret karşılığı plajını kullanabilirsiniz. Tabi bir adada bulunurken denize girmek için para vermek bana saçma geldiğinden Ortunç Club’ta denize hiç girmedim.
Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü Ayvalık’ta Lale Adası ile Cunda Adası arasında yapılmış olan köprüdür. Tabi boğaz köprüsü denilince bir çok insanın aklına büyük asma köprüler gelse de buradaki durum böyle değildir.
Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü 1:
Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü 2:
Yukarıdaki bu iki kareyi google görsel arama ile bulup ekledim, fotoğrafları çeken arkadaşlara teşekkürler. Ben hiç inipte bu köprünün fotoğrafını çekmemişim, şimdi farkettim.
Bir de Ayvalık halkı tarafından ışık yolu adı verilen Ayvalık ile Lale Adası arasında denizin üzerine yapılan bir yol bulunmaktadır. Bu yolun Ayvalık’tan Lale adası’na giderken solda kalan kısmı iç deniz, sağda kalan kısmı ise dış denizdir. Denizi bir miktar doldurularak yapılmış, sadece yolun ortalarına doğru olan bir kısımda dış denizden, iç denize akıntı verebilmek için küçük bir kanal bırakılmıştır. Günün her saatinde burada yürüyüş yapan insanları görebilirsiniz.
Ayvalık ve Cunda’da genel olarak gezilmesi, görülmesi ve yapılması gereken şeylere ilişkin önerilerim bu kadar olup, bundan sonra aklıma bir şey gelmesi yada yeni bir şey öğrenmem halinde tekrar burada düzenleme yapacağım.
Bu arada soracağınız sorulara zevkle cevap verebilirim.
Dikkat ettiyseniz şimdiye kadar yeme – içme kısmına hiç girmedim. Yeme – İçme konusuna ilişkin ilerleyen zamanlarda değineceğim, biraz sabredin…